2008 küresel finansal kriziyle, iktisat teorisine ilişkin kabul edilen yaklaşımların geçmişe oranla daha fazla sayıda kişi ve kuruluş tarafından sorgulandığına tanık olduk; oluyoruz. Gerçi bu sorgulama hiç bitmemişti. Ancak, çağdaş yaşantıya hep uzak olduğunu düşündüğümüz kriz, tüm nahoşluğuyla sarsıcı bir biçimde kendini gösterince, hiç ve/veya az sorgulayanlar dahi durup düşünmeye başladı. Böylelikle, kapitalizmin kökenleri ve gelişme biçimi, yeni iktisadi kuramlar, alternatif iktisadi modeller, finansallaşma vb. gibi konular gündemi iyice meşgul etmeye başladı.
Finansallaşmanın Küresel Finansal Krizindeki Rolü
Finansallaşma, finans endüstrisinin varlık nedeni olan esas amacı aşarak iktisadi hayatın birçok alanına hakim olması olarak tanımlanabilir. Daha açık bir biçimde ifade etmek gerekirse, finansallaşma şirketlerin borçlanma yapılarında bankalardan başka aracılara yönelmesi, bankaların gelirlerini artırmak amacıyla olağan faaliyetlerinin kapsamını genişletip yeni ürünlerle şirketleri aşarak benzersiz bir hızla tüketicileri hedeflemesi ve finansal ürünlere daha önce uzak olan veya az kullanmış hane halkının bu ürünlerde daha aktif hale gelmesi olarak tanımlanabilir.
Finansallaşmanın Tarihsel Kökenleri
Finansallaşmanın bugün olağan karşıladığımız hakimiyetinin kökenini, kapitalizmin tarihsel gelişiminde görebiliriz. Kapitalizm, gelişme sürecinde yapım – yıkım – yeniden yapım diyebileceğimiz döngüyü belirgin bir biçimde yaşamıştır. Bunun temelinde kapitalizme özgü sermaye birikim modeli bulunmaktadır. Sermaye birikiminin temel belirleyicisi kardır. Karın kapitalizmin dinamiklerine bağlı olarak düşme eğiliminde olması, hem sürekli büyüme ihtiyacının arkasındaki itici güçtür hem de sermaye birikiminin sürekliliğini tehdit etmektedir. Bunu gören iktisadi aktörler, yatırımlarını zamanla üretim süreçlerinden daha fazla kar edebileceklerini düşündükleri, diğer bir deyişle “paradan daha fazla para kazanabilecekleri”, maliyetleri ve giderleri daha düşük ve bunlara ilişkin yapının daha esnek olduğu finans endüstrisine doğru kaydırmışlardır.
Finansallaşmayı Kavramsallaştırmaya Yönelik Yaklaşımlar
Finansallaşmayı kavramsallaştırmaya çalışan çeşitli yaklaşımlar arasında Düzenleme Okulu, Eleştirel Muhasebe Yaklaşımı, Sosyo-Kültürel Yaklaşım, Kurumsal Yaklaşım ve Post-Keynesyen Yaklaşım sayılabilir. Bu yaklaşımlar, finansallaşmayı açıklamak için Fordist sermaye birikim rejiminden finansa dayalı bir birikim rejimine geçiş, şirket hisse değerlerinin en üst düzeye çıkarılması, kurumsal yönetim ilkeleri, borç temelli finansal varlıkların yüksek fiyat artışları, kupon havuzu kapitalizmi, hane halkının finansal piyasalardaki rolünün artışı, iç gücü piyasasının yapısı, ekonomik büyüme, gelir dağılımı ve finansal piyasa serbestleşmesi gibi kavramlar üzerinden açıklamaya çalışırlar.
Neoliberalizm, Deregülasyon ve Finansallaşmanın Trajedisi
Bu yaklaşımlardan hareketle, finans piyasalarındaki neoliberal uygulamalardan biri olan deregülasyonun finansallaşma ile doruk noktasına ulaştığını ve “geleceğe kaçışın” ana temasının günümüzün bildik sorunlarını yarattığını söyleyebiliriz. İktisadi aktörler, finansal riski dağıtmak için kullandıkları finansal ürünlerin aslında kendi risklerini çoğalttığını, temelsiz varlık fiyat artışlarının yarattığı sürdürülemez sanal refahın ve ardından gelen aşırı tüketimin farkında olamadılar veya görmek istemediler. Bu konuda uyarı yapan, genellikle alternatif bakış açılarına sahip olan sesleri büyük ölçüde dikkate almadılar. Sonuç olarak, bu kişilerin öngörüleri gerçekleşti: 2008 yılında küresel finansal kriz yaşandı ve neoliberalizmin değersizleştirdiği kurumlar, finansallaşma dalgasına kapılanların sığındıkları son liman oldu.